Geri
Görgü ve Casusluk

Görgü ve Casusluk

Görgü ve Casusluk

0.0
PUAN
0
İNCELEME
2
ALINTI
'Büyüleyici, komik ve zekâ dolu. Harry Potter'ın mükemmel bir steampunk versiyonu.'-Marie Lu, Efsane üçlemesinin yazarı-Düzgün reverans yapabilmek bir başkadır.Düzgün reverans yaparken bıçak fırlatabilmekse bambaşka.Görgü okulu'na hoş geldiniz.On dört yaşındaki Sophronia, annesinin sabrını zorlamaktadır.Sophronia görgü kuralları yerine saat sökmek ve ağaçlara tırmanmakla ilgilenirken ailesinin en büyük korkularından biri, kızlarının misafirlerin karşısında o korkunç reveransını yapmasıdır ve Bayan Temminnick kızının bir hanımefendi olmasını çok istemektedir. Bu yüzden onu Matmazel Geraldine'in Seçkin Genç Hanımlar İçin Görgü Okulu'na gönderir. Ancak Sophronia çok geçmeden bu okulun, annesinin umduğu gibi bir yer olmadığını anlar. Okuldaki genç hanımlar, görgü kurallarından fazlasını öğrenmektedir. Dans, kıyafet seçimi ve görgü kurallarının yanı sıra suikast, aldatma ve casusluk dersleri de verilmektedir; tabii olabilecek en kibar şekilde. Sophronia ve arkadaşlarını heyecanlı bir ilk eğitim yılı beklemektedir.. 'Her sayfası, insana kahkaha attıran zekice diyaloglarla dolu.'-Publishers Weekly-'Carriger'ın genç yetişkin dalındaki ilk romanı Victoria Dönemi paranormal steampunk'ı ve cesur kadın kahramanlarını harmanlayarak yeni bir okur kitlesine taşıyor. Döneme has casusluk yöntemleri, zekâ dolu diyaloglar, komik anlar ve bir gemi dolusu tuhaf ama ilginç karakter de cabası.' -Booklist-'Carriger'ın yarattığı kahraman tüm kadın okurlara rol model olacak kadar güçlü ve bağımsız. Kibar hanımefendi ve beyefendiler, zeplinler, robotlar, kurtadamlar ve vampirlerle buluşuyor, bu steampunk macerada okurları kendilerine çekiyor.'-School Library Journal-'Casusluk ve okul maceralarını harmanlayan Carriger, genç okurlarını paranormal steampunk'ın zekâ ve aksiyonla buluştuğu bir dünyaya davet ediyor.' -Horn Book-(Tanıtım Bülteninden)Sayfa Sayısı: 336Baskı Yılı: 2016Dili: TürkçeYayınevi: Pegasus

Henüz inceleme eklenmemiş.

Bazen düşünüyorum…
Nerede düştüm? Ne zaman yoruldum?
Belki de hiçbir an yoktu.
İnsan bir anda çökmez zaten…
Sessiz sessiz eksilir.
Bir gün gülmeyi unutur, bir gün konuşmayı, bir gün de içindeki ışığı.

Sonra bir bakıyorsun,
hayat senden çoktan vazgeçmiş…
Sen hâlâ ona tutunmaya çalışıyorsun.
Komik aslında.
Yıkılmak istemeyen bir duvar gibiyim;
ama kimse duvarın arkasında ne sakladığını merak etmiyor.

Geceleri en çok o an batıyor içime…
Herkes uyurken,
odada tek bir lamba yanıyorken,
sessizlik kulağımı acıtırken…
Birden fark ediyorum:
Ben, kendime bile uzak düşmüşüm.

İçimde bir yorgunluk var,
adını kimse koyamaz.
Doktorluk bir şey değil,
dostlukla da geçmiyor.
Her sabah içimdeki boşluk biraz daha büyüyor.
Sanki biri ruhumdan sessizce parçalar söküp alıyor.
Benim haberim bile olmuyor.

İnsanlara anlatamıyorum.
Soruyorlar,
‘İyi misin?’
İyi değilim demek kolay da…
Kötüyüm deyince ne değişecek?
Kim, içimdeki çığlığı susturabilecek?
Kim, omuzlarıma çöken bu ağırlığı kaldıracak?

Bazen gitmek geliyor aklıma…
Adı konmamış bir yere,
hiç kimsenin bilmediği bir köşeye…
Kaybolmak istiyorum.
Belki bulunmamak için.
Belki kendimi de geride bırakmak için.
Belki de kimsenin benden bir şey beklemediği bir sessizliğe sığınmak için.

Ama sonra düşünüyorum…
Gitsem bile,
bu kalp benimle gelecek.
Bu acı benimle yürüyecek.
Karanlık değişecek, ben değişmeyeceğim.

Ve işte o an…
Bir sigara yakıyorum.
Dumanı izlerken şunu fark ediyorum:
Hayat bazen insanı öldürmez…
Sadece içten içe söndürür.
Ben de sönüyorum galiba…
Kimsenin fark etmediği küçük bir yangın gibi.

Belki de sorun dünyada değil…
Belki de ben artık dünyaya ait değilim.

Söylenmedik söz yoktur gök kubbenin altında.
Lakin, işitmediğimiz çok kelam-ı kibar vardır.